Gerçeğin, duygunun ve vicdanın kesiştiği noktada, bir kalemin sessiz ama güçlü yankısı…
Yazar Burcu Erdem Polat, ilk romanı “Leyla’nın Son Mektubu” ile edebiyata yalnızca bir hikâye değil; bir farkındalık, bir içsel yolculuk armağan ediyor.
Bu roman, toplumun unuttuğu ama insanın içinde taşıdığı yaraları görünür kılma çabasıyla kaleme alınmış. Her satırında acının, sevginin, suskunluğun ve yeniden doğmanın izleri var. “Leyla’nın Son Mektubu”, yalnızca bir kadının değil, bir toplumun ruh halinin yankısı gibi…
Romanın ana karakteri Leyla, hayata tutunmaya çalışan, ama hayat tarafından defalarca sınanmış bir kadın.
Onun hikayesi; kaybolan umutların, susturulan seslerin ve yeniden doğma cesaretinin hikayesi.
Yazar, Leyla’nın yaşadığı içsel fırtınaları öylesine derin bir empatiyle anlatıyor ki, okur bir noktadan sonra sadece okumuyor — hissediyor.
Burcu Erdem Polat, sade ama sarsıcı bir anlatımla, okurlarını duygusal bir yüzleşmeye davet ediyor. Roman boyunca insanın kendine ve çevresine yabancılaşmasının, ekonomik ve toplumsal yapıların birey üzerindeki baskısının, sevginin eksik kaldığı bir dünyada insanın nasıl savrulduğunun izleri sürülüyor.
Roman, bir yandan Leyla’nın son mektubuyla başlayan kişisel bir iç döküşü anlatırken, diğer yandan sessiz kalmış binlerce insanın sesi oluyor.
Her sayfa, bir vicdan sesiyle yankılanıyor:
“Suskunluğun da bir dili vardır. Ve bazen o dil, kelimelerden çok daha fazla şey söyler.”
Yazar Burcu Erdem Polat, eseriyle ilgili duygularını şöyle dile getiriyor:
“Yazarken acıyı hissettim ama umudu da aynı anda taşıdım. Çünkü bu roman, yıkılmış kalplerin yeniden ayağa kalkabileceğine dair bir inanç hikayesi. Leyla’nın mektubu, sadece bir vedayı değil; hayata yeniden tutunma arzusunu anlatıyor.”
Romanın gücü, Polat’ın gözlem yeteneğinde ve duygusal derinliğinde yatıyor. Her karakter, toplumsal bir yarayı temsil ederken, hikâyenin tamamı bir vicdan çağrısına dönüşüyor. Eserdeki duygusal yoğunluk, yazarın insan ruhuna dair sezgilerini yansıtıyor.
Burcu Erdem Polat, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü mezunu. Uzun yıllar kamu kurumlarında görev yaptıktan sonra, insan psikolojisine ve toplumun içsel dinamiklerine duyduğu ilgiyi yazıya dönüştürme kararı aldı.
Bu karar, onun kaleminde bir dönüm noktası oldu. “Leyla’nın Son Mektubu”, hem kişisel bir dönüşümün hem de edebi bir doğuşun sembolü niteliğinde.
Roman, “bir kadının sessiz çığlığı” olarak başlayan bir hikayeyi, “bir toplumun aynasına” dönüştürüyor.
Adalet arayışının, sevgisizliğin, suskunluğun ve umutla direnişin romanı bu.
Okur, son sayfayı kapattığında yalnızca bir karakterle vedalaşmıyor; kendi iç dünyasındaki sessizlikle yüzleşiyor.
“Leyla’nın Son Mektubu”, kalbe işleyen, vicdana dokunan, derin izler bırakan bir roman…
Burcu Erdem Polat, bu eseriyle edebiyat dünyasında yalnızca bir yazar olarak değil, duyguların tercümanı olarak yerini alıyor.