Hamas’ın Aksa Tufanı Operasyonu sonrası İsrail’in Gazze’ye hava saldırıları devam ederken, Abdullah Ağar, savaşı arka planda yürütenlerin bu çatışmada özel hedef olarak Türkiye’yi belirlemiş olduğunu söyledi.
Terör ve Güvenlik Uzmanı, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi Abdullah Ağar, Habertürk’te katıldığı “Nedir Ne Değildir” programında, İsrail-Hamas çatışmasına dair önemli bir değerlendirmede bulundu.Kendi okumasına göre işin arkasında İran Devri Muhafızları’nın olduğuna dikkati çeken Ağar, “Bu savaşın özel hedefi Türkiye’dir. Çok akıllı olunmalı.” dedi.
Son aylarda İsrail’le gelişen ilişkilerin önemine, bunun bazı ülkelerde yarattığı rahatsızlığa değinen ve Ankara’nın Ukrayna-Rusya savaşında yürüttüğü “aktif tarafsızlık” ilkesini öven Ağar, söz konusu politikanın İsrail-Hamas çatışmasında da uygulanması gerektiğini ama burada teolojik ihtirasların, teolojik hassasiyetlerin, jeopolitik kurnazlıkların tuzakların devreye girdiğini belirtti. Bu sebeplerden ötürü Türkiye’nin stratejik aklını kullanarak soğukkanlı hareket etmesi gerektiğini kaydetti.
Abdullah Ağar’ın açıklamaların tamamı şu şekilde:
“…bu, İsrail’le Hamas arasında bir savaş olarak görünse de bunun böyle olmadığının altını özellikle çizeyim. İsrail’le, Hamas’ı bir vekil güç olarak kullananlar arasındadır bu savaş.
Özellikle bu noktada şunu söylemeliyim, şu aşamada; Arap-İsrail yakınlaşması çöp, IMEC Koridoru yani Hindistan, Basra Körfezi, Suudi Arabistan, Ürdün, İsrail oradan Doğu Akdeniz ve Avrupa hattı çöp, ABD’nin özellikle, Çin’in İran’la Suudi Arabistan’ı yakınlaştırmasına alternatif olarak, Riyad’a bir takım güvenlik garantileri vererek İsrail’le Suudi Arabistan’ı yakınlaştırma girişimi çöp…
Bunların ötesinde çok daha fazla konu var ve bir de bunların içerisinde özel bir durum var: Türkiye-İsrail ilişkilerini etkilemek. Türkiye bu noktada son derece soğukkanlı davranmalı. Bu durum bilerek kaşınıyor; benim gördüğüm işin arkasında Kudüs Tugayları, İsmail Kaani yani İran Devrim Muhafızları var, çok net söylüyorum.
…mesele sadece Gazze’yle mi sınırlı kalacak yoksa Batı Şeria’ya da mı sıçrayacak, bir şekilde Lübnan işin içine girecek mi, Suriye ve Irak’taki Şii milisler üzerinden asimetrik savaş yani vekaletler savaşı devam edecek mi, sonra da bu savaş doğrusallaşacak mı? Yani savaş, İsrail’le İran arasında bir savaşa dönüşecek mi, bununla da beraber bütün coğrafyayı saracak mı? Buna dair çok büyük bir risk ortaya çıkmış durumda.
Ve özellikle tekrar altını çizerek söylemek istiyorum; bu savaşın özel hedefi Türkiye’dir. Neden bunu söylüyorum? Bakın. Biz bir denge siyaset ve stratejisi ürettik Ukrayna-Rusya savaşında. Bunun ne kadar zor bir şey olduğunu da test ettik aslında. Ama doğru olanı yaptık. Çünkü iki tarafın da ortaya koymuş olduğu hesaplar vardı, kurnazlıklar vardı, haklılıkları vardı, haksızlıkları vardı. Türkiye ne yaptı? NATO üyesi olmasına rağmen aktif tarafsızlığı benimsedi, denge siyasetini ve stratejisini benimsedi ve bu yaptığıyla da kendisini kabul ettirdi. Şimdi Türkiye’nin çok daha karmaşık parametrelerin devreye girdiği, insani dramın devreye girdiği, teolojik ihtirasların devreye girdiği, teolojik hassasiyetlerin devreye girdiği, jeopolitik kurnazlıkların tuzakların devreye girdiği bir noktada Türkiye’nin son derece soğukkanlı ve akıllı olması gerekiyor. Stratejik aklını geliştirmesi gerekiyor. Çünkü Türkiye, son dönemde son derece önemli bir takım hamlelerin altına imza attı. Bunların en önemlilerinden biri de İsrail’le ilişkilerini düzeltmekti.”